Rugan Ayakkabılar / İçimdeki Dişi

Bir bar…
 'Gece saçlı, deniz gözlü bir kadın... Uzun kirpikleri, arasına girip gözlerinin içinde gönüllü hapis olma isteğini coşturuyor. Narin omuzları sanki hayatın yüklerini taşıyamacakmıs gibi görünüyor ama güçlü bir kadın olduğunu hissedebiliyorsun. Uzun boynu, bir kolye olup gerdanından aşağı sarksamda özenle çizilmiş gögüs oluğunda asılı kalsam hissiyle benliğini dolduruyor. Yanımdan salına salına her geçişinde kalçalarına kadar dökülen saçları benimle adete alay ediyor. Ellerini aralarına daldırıp ipek dokusunda kaybolma arzusuyla donatıp, ince beline sarılıp, doğal kırmızılığına sahip dudaklarına ulaşmak için teşvik ediyor. Hele birde gülümsemesini yakalarsan işte o zaman o sivri küçük inatçı çenesinden yavaşça tutup narin ufak burnuna bir öpücük kondurmak için can atar hale geliyorsun. Etrafına yaydığı enerji ile dokunulmazlığını ve ulaşılmazlığını ilan ediyor. O zaman da ben benden ayrılıp onunla ancak hayallerimde bir araya gelebiliyorum. Anladın mı dostum neden burada böyle bir başımayım? '
'Senin derdin çok büyükmüş arkadaş. "Neyin var?' dedim, dediğime pişman oldum. Buraya belli ki gevşemeye rahatlamaya gelmişsin. Her gelen gibi... Hadi bakalım dikle.
'Eyvallah...'
Savrulmuş duygular aslında insanı bir arada tutar. Dik durmak icin güçlü olmak zorundasındır.
Acıyan yanım...
'Selin biraz abartmıyor musun? Netice de ilk boşanan senin annen baban değil. Birbirlerini hırpalamaktansa özgür bırakmışlar. Bence bunda kötü olan hiç bir şey yok. Yıllar olmuş onlar boşanalı. Seni anlıyorum ama seninde onları anlaman lazım. Anneninde babanında hayatlarında birilerinin olması çok doğal.'
'Bilge, ben olmamalı demiyorum. Olsun...Yalnız kalacaklar diye tutturmuyorum. Yalnızlık Allah'a mahsus derler. Ancak benim kızdığım, bunu bir yarış haline getirmeleri. Madem birbirinizi kıskanıyorsunuz, neden bosandınız? İşte ben buna kızıyorum.'
'Selinciğim, bırak isterlerse yarışsınlar. Koca insanlar, onlara kızmayı bir kenara bıraksan inan kendin için çok büyük bir iyilik yaparsın. Ağabeyin bile eminim senin kadar umursamıyordur.'
'Herhalde umursamıyor. O kendi dünyasında, tıpta çığır açmanın peşinde.'
'Yıllardır aynı sözü dersin ama ben hala tıpta yıkım göremiyorum.'
'Ben çığır diyorum, sen yıkım diyorsun.'
'Sizin ailede herkes yıkım peşinde. Ağabeyin sizden normalse şaşarım.'
'Dalga geçme ya... O nedemek şimdi?'
'Sana göre annen ile baban birbirini yıkmanın peşinde. Sen onların yıkımının. Eh, ağabeyinin de tıpta yıkım yapmasını beklemem herhalde suç değildir.'
'Pis şey seni :) Beni bırak sen nasıl oldun? Kabuslar azaldı mı?'
'Evet canım. Ancak ben artık buna güvenmiyorum.'
'Doktora gitmeme konusunda kararlı mısın?'
'4 yıldır iyi idare ediyorum. Gerek olduğunu sanmıyorum.'
'Gene çizim ya da yazılar buluyor musun?'
'Ara sıra buluyorum. Yani ne zaman yaptığımı, yazdığımı hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle bununla ilgilidir.'
'Senin için endişeleniyorum. Bak, yıllarca bununla mücadele etmek zorunda kalabilirsiniz.'
'Biliyorum. Ancak, içimden bir his beni engelliyor.'
'Tatlım, istersen gerçekten ağabeyimle artık konuşayım ve senin icin bir rendavu ayarlayayım.'
'Selin ağabeyin ileri seviye ruh hastalari ile ilgileniyor.'
'Hayır canım, psikotik uyku bozuklukları ile ilgileniyor.'
'Ay tamam tartışmayalım.'
'Aman sen tartışma lütfen. Gıcık.'
'Onu bunu bırak fransız sevgilinle durumlar nasıl?'
'Harika. Çok romantik...Onu anlatacak kelime bulamıyorum. Dün gece doğum gününü kutladık. Benim ona sürprizim varken o bana sürpriz yaptı.'
'Nasıl yani?'
'Arkadaşlarıyla barda onu beklerken cepten mesaj geldi. 'Eve gidip benim için yedek gömlek alır mısın? Ben biraz geç kalacağım.' Bara gel bir şeyler içeriz demiştim. Eve bir geldim her yer güllerle kaplı. Mum ışıkları falan büyülü bir ortam. Karşımda, terasta mükemmel bir masa var. Masaya yaklastım. Birde ne göreyim?'
'Gebereceğim meraktan. Gözlerini oymama ve senin bir daha bir şey görememene az kaldı. Hadi söyle yahu :)'
'Tabağın içinde bir yüzük kutusu. Kutuyu açıp içine baktığımda şok oldum. Birden keman sesleri ve karşımda o dikiliyor.'
"Evleniyorsun! İnanmıyorum :)) En başından beri neden söylemiyorsun?'
'Hayır...'
'Nasıl yani? höh odun. Hayır mı dedin?'
'Evet.'
'Ya bir dur kafam karıştı. Hayır mı, evet mi?'
'Teklifine hayır dedim.'
'Neden Selin? Ne yaptın?'
"Bilge biliyorsun!'
'Hayır bilmiyorum.'
'Bilge senin nasıl sebebin varsa, benimde var. Biliyorsun işte.'
'Selin benim sebebimle bunu bir tutma. Bir tutamazsında zaten. Sen ailenden etkilendin. Benim neyden etkilendiğim bile belli değil. Sen hem sevdiğin adamı... Neyse, anlıyor musun cevap ver?'
'Tamam sakin ol. Özür dilerim. Ama öyle ya da böyle bende yıllardır bunu atlatmaya çalışıyorum.'
"Sen evlendiğinde illa boşanacaksın ve çocukların seni bunun için suçlayacak diye bir şey yok. Birincisi boşanmayabilirsin, ikincisi çocuklar sana çekmezse seni suçlamazlar.'
'Salak :) Keşke bende seni güldürebilsem. Ancak büyük gelişmeler var sende.'
'Halen yok. Bu sadece öfke patlaması. Hımm, belki de öfke şokuna ihtiyacım vardır.'
'Delisin sen. Bu şok olayı genelde hafıza kaybı olanlarda geçerli değil miydi?'
'Haklısın galiba... Peki sen hayır deyince senin ki ne yaptı?'
'Gayet anlayışla karşıladı. İlişkimiz devam ediyor.'
'Vay be... Bizimkilerden biri olsa o gece zindan olmustu. Bir 70'lik ve en psikopat müzikle 'nayır' modunda sabahlar olurdu.'
'Serseri o kadar değil. O Türk filmi versiyonuydu.'
'Ha pardon canım, sizinki Fransız versiyonu.'
'Aman be. Hadi ben zıbarmaya gidiyorum.'
'Tamam canım. Git de dinlen. Bende işimle ilgileneyim.Sonra tekrar konuşuruz.'
'Notlarını ya da çizimlerini, yani o anlara ait olanları muhakkak sakla. Sonra anneni telaşlandırma.’
'Merak etme canım. Her sabah ilk işim bu kontrolü yapmak.'
'Tamam. Görüşürüz. Kendine dikkat et!'
'Sende canım. Görüşürüz.'
Bilge, konuşma penceresini kapatıp derin bir nefes aldı.” Ah şu Selin ne deli kız. Beni doktora gotürmeye calışana kadar kendini doktora götürmesi gerekiyor. Uzun zamandır birlikte yaşadığı ve aşık olduğu adamın evlenme teklifini kabul etmemek, gerçekten de delilik.”
Selin ve Bilge’nin Üniversite yıllarında arkadaşları çok fazlaydı. Sadece kendi bölümlerinden değil, diğer bölümlerden de çok tanıdıkları vardı. Neredeyse her gün bir organizasyon içindeydiler. O zamanlar bile Selin erkeklerle sadece arkadaşlık eder ve bu seviyeyi aşmazdı. Erkeklerden biri aşmaya kalkarsa hemen tırnaklarını gösterir ve onunla olan bütün bağlarını koparırdı. Selinde kendisi de çevrelerinde oldukca göze batan kızlardandı. Bu hoşlarına gitsede bazen sıkıntı yaratırdı. Bu yüzden erkek arkadaşları az ama öz olurdu. Çünkü erkekler kendilerini sınırı aştıkları için eletirlerdi. İkisininde aynı zamanda sevgilileri olmuştu. Bu çok güzeldi. Çünkü böylece birbirlerinden ayrı kalmadan grup olarak organizasyon düzenleyebiliyorlardı. Ta ki o geceye kadar... Her şey ikisi içinde o geceden sonra değişmişti. Bu değişimi durdurmakta kimsenin elinde değildi. Selin, Bilge için lise arkadaşları Çicek ve Çiğdemden sonra hayatına girmiş ve hayatında büyük bir yer kaplamıştı. Çünkü ikisininde paylaştığı ve yıllarca aralarında kalan büyük bir sırları vardı. Selin gerçekten cok iyi bir sırdaştı. Kendini ispatlamıstı. Ev arkadaşı olmaları da kaderin onlara çizdiği özel bir gelişmeydi. Selin Fransızca öğretmenliği okumuş ve eğitimine Fransada devam etmek isteyerek ani bir kararla yurt dışına gitmişti. İki arkadaş internet üzerinden sohbet ederek birbirlerinden haberdar oluyor ve bağlarını koparmıyorlardı. Selin, Bilge için uzun boyu, kumral saçları ve ela gözleri ile ortalıkta salınan bir peri kızıydı. Arkadaşının güzelliği , bulunduğu ortama ışık ve huzur saçan enerjisi onun için çok büyük önem taşıyordu. Zamanında Bilgeyi hayata bağlayanda bu olmuştu.
Bilge, üniversiteyi bitirdikten sonra bir danışmanlık firmasında reklam ve halkla ilişkiler uzmanı olarak calışmaya başladı. Dört yıl su gibi akıp gitmişti. Özgürlüğün tadını en çok üniversite de çıkarmıştı. Gerçi anne ve babası onu hiç kısıtlamamışlardı. Ailenin tek çocuğu olmanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardı. “Kardeşim olsaydı” diye düşündüğünde kızkardeşi olsun çok istiyordu. Bu yüzden hayatında ki üç arkadaşı da onun için kızkardeşiydi. İçinde saklı tuttuğu asi ruhu zaten kısıtlamaları aşan tarafıydı. Bir insan, ailesine onun kadar bağlı aynı zamanda onun kadar asi olmayı nasıl başarabilirdi? Annesinin deyişiyle türü tükenmiş olmalıydı. Her ne olursa olsun o bu iki haliylede hayatı arasındaki dengeyi çok iyi kurmuştu. Her ne kadar ruh halinde bir yırtık olsada... Saçları annesi gibi denizin dalgalarını taşıyordu. Gözleri gökyüzünün derin mavisinde, farkında olmadığı bir girdaba sahipti. İnsanlar çoğu zaman kendini bu girdapta kaybolmuş hissederdi. Oysa kendisi bunun hiç farkında olmuyordu. Uzun kirpikleri ile dünyaya kendi perdesinin arkasından bakıyordu. İçinde taşıdığı asi kadını dış görünüşüyle fazlasıyla çevresine yaşatıyordu.
İşyerinde, işlerin gidişi yeterince yoğundu. Bu yoğunluktan dolayı aklı istediği gibi devamlı meşgul oluyordu. Sanki işle ne kadar ilgili olursa aklına daha çok sahip çıkabiliyor ve huzursuz düsüncelerden kaçabiliyordu. Bir nefes arası verdiğinde Selin ile yaptığı konuşma beyninin içinde dönmeye başladı. Üstü kapalı bile olsa o geceyi anmışlardı. O gece neler olduğunu hiç anlamamıştı. Bu yüzden düşünmesi de bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü o geceyle ilgili kendine sorduğu soruların hiç cevabı yoktu. Selin ile konuşmak her daim ona iyi geliyordu. Asla o geceyle ilgili konuşmuyorlar ama biliyorlardı. Önemli bir sırrı bilip birbirinden saklamak gibi bir şeydi bu onlar için... Ama dün gece Bilge ilk defa her şeyi açıkca konuşmak istemişti. Ancak o anda Selinin durumunu tartıştıkları için kendini susturmuştu. Uzun zamandır kendi evinde kalmıyordu. Ailesi ile kalmak ona iyi geliyordu. İşin aslı neredeyse de hic uyumuyordu. Bu yüzdende bilinmez kabuslara gömülmüyor ve yıllardır az uyuyarak kurduğu dengesini koruyabiliyordu. Bir kaç saatlik uykulara bünyesi alışmıştı. Hatta kendini programlamış gibi uyumak istesede bünyesi buna izin vermiyordu. Uykuya daldığı o bir kaç saatlik vakit bile kafasının karışması için yeterli oluyordu. Çünkü uyandığında muhakkak bir kaç not ve karalama buluyordu. Bazı sabahlarda hiç bir şey olmuyordu. O zaman günü daha da güzel geçiyordu. Seline ya da sevdiği kardeşlerine bunları anlatmak istemiyordu. Özellikle Selin, bildiği kadarıyla bile onun için yeterince endişeleniyordu. Ancak Selin’in bile bilmediği Bilge'nin bu durumdan nasıl korktuğuydu? O Bilge'nin iyi olduğunu düşünüyordu. Böylesi daha iyiydi. Selin, Bilgeyi ikna etmenin yollarını arıyordu. Bu kadar zamandır ikna edememiş olması hiç ikna edemeyeceği anlamına gelmiyordu. Selinin de Bilgeden sakladıkları vardı. Ona hiç söylememişti ama birlikte yaşadıkları üc yıl boyunca onu düzenli olarak takip etmişti. Araştırmalar yapmıs ve karma da olsa bilgileri birleştirerek kendince bir sonuca varmıştı. Acaba Bilge ailesinden uzaktayken mi bu durumu yaşıyordu? Çünkü uzun zamandır ailesi ile kalıyordu ve gayet iyi görünüyordu. Selin o geceyi düşündükçe içinden çıkamıyordu. Durum şok ediciydi. Ama iki arkadaş birbirlerine destek olarak bu durumu cok güzel atlatmışlardı. Selin iki ay sonra Türkiyeye dönecekti. Bundan kimseye bahsetmemişti. Kimse bilmeden halletmesi gereken işleri vardı. Önce onları çözüme ulaştırmalıydı. Uykuya dalıp uyandığı ve bir türlü düzenli yakalayamadığı uykusunun arasında bunları düsünürken sevgilisinin mırıldanarak ona sarılması içindeki huzursuzluğu tebessümle yok ederek huzura erdirdi.
Bilge kendini tekrar işine kaptırmışken mesaj kutusunun ışığı yandı. İş arasında bu ışığın sık yanmasının tek sebebi Çiğdem olurdu.
'Akşam buluşalım mı? humm...Diğer bir cazip teklifimde pazar sabah kahvaltısı yapabiliriz. Ne dersin !? :)'
Bilgeye sabah kahvaltısı daha cazip gelmişti. Akşam olunca biran önce eve gitmek istiyordu. Hem pazar bütün gün beraber olabilirlerdi. Çiğdem ile de anlaşmaya vardıktan sonra işlerini toparlayıp bir an önce işten çıkmaya karar vermişti ki son anda cevaplaması gereken bir iş maili aklına geldi. Tekrar bilgisayarını açmak için düğmeye bastığında oflamak ile mesgulken gözleri, kendini izleyen çikolata kadar koyu kahverengi olan bir çift göze takıldı. Hafif bir tebessümle karşılık verdi.
'Gene rehin kaldın galiba?'
'Evet. Son anda aklıma gelen bir mail...'
Çok mu acildi? Sabah hallet ya da evden halledersin.'
'Dosyalar burada, şimdi onları taşımakla uğraşamayacağım.'
'Evet oda var değil mi?'
'Aynen...'
'Kendime kahve alacaktım. Sende ister misin?'
'Hayırdır, kalıcı mısın? Çıkmayacak mısın?'
'Yurt dışıyla konuşma yapacağım. Evden bağlantı çok ağır. Buradan çözümlesem daha iyi olacak.'
'Tamam o zaman bir kahve iyi olur.'
'Birazdan buradayım.'
'Bende buradayım.'
Bilge, kahve almaya giden Nedim'in arkasından öylece baktı. Nedim, pek konuşmaz, işine adapte, işi bittiğinde ise herkese toplu bir iyi akşamlar diyerek giden biriydi. Aslında, Bilgeye göre şu gizemli merak uyandıran tiplerdendi. Uzun ve zayıf vücudu gizli kasları saklıyor estetik bir görüntü yaratıyordu. Kendinden emin duruşu da onu çekici kılıyordu. Hatta Bilge bir kaç kere ofisteki kızların Nedime yanaşmak için öğle yemeklerinde kur yaptıklarını bile görmüştü. Nedim göze sokarcasına ilgilenmediğini göstermiş, kızları sinir eden bir tip haline dönüşmüştü. Kadınlar için zaten kendisini beğenmeyen erkek genellikle düşman olurdu. Belki de Nedimde ofisteki bir kaç kadının hırsı haline gelmişti. İlk defa Bilgeyle iki üç kelimeden fazla konuşmuştu... Bilge bu düşünceler içerisinde az önce Nedim’in uzaklaştığı koridora doğru baktı. Bu arada bilgisayarda da mail kutusunu ve dosyaları açıyordu. Boş koridorda aniden Nedim belirince başını bilgisayara çevirdi. Hazırlıksız yakalanmıştı. Nedim kesinlikle onu görmüştü ki gülümseyerek yaklaşıyordu.
'Ne oldu? Geç mi kaldım?'
'Anlamadım!'
'Yollarımı gözler bir halin vardı da...' O kaşlar kalemle mi çizilmisti. Bir kaşı çok estetik bir hareketle kalkınca Bilge kendine hakim olamayarak boğazına oturan yumruyu yutkunarak yok etmeye calıştı. Hayır, Nedim şu an kesinlikle cok gıcık bir tipti. O kaşa kanmayacaktı. Az önce aklımdan geçen olumlu düşünceleri beynimin en uzak köşesine yolcu ediyorum. Ardından bir mendil bile sallamadan. Küstahlık hit yapmış durumda.
'Yok hayır, sana öyle gelmiş.' Bu sefer havaya kalkan kaş Bilgeye aitti. O an o da Nedim'in aynı duyguyu hissederek yutkunmaya calıştığını bilse acaba ne düşünürdü?
Hatta konuşmak için derin bir nefes aldığını fark etseydi ne olurdu?
'Peki...Al bakalım sevdiğin gibi.Sütlü ve şekersiz aynı zamanda az kahveli... Bunun yerine direk süt içsen nasıl olur? Kahveyi sanki sadece renklendirmek icin kullanıyorsun.' Bilge ağzı açık bir şekilde Nedim'e bakıp kaldığı için Nedim gülümseyerek başını salladı ve fincani masaya bıraktı.
'Nasıl yani?' Bilge, Nedim’in bu dikkatli tavrına karşılık ne düşünmesi gerektiğini ve nasıl bir tepki vermesinin daha iyi olacağını belirleyemediği için dudaklarından bu soru döküldü.
'Ne, nasıl yani?'
'Kahveyi böyle sevdiğimi nereden biliyorsun sen?'
'Peki, o zaman şöyle açıklayayım...'Bilge'nin karşısındaki masaya yaslanarak kahvesinden bir yudum aldı. Fincanın üzerinden de Bilgeyi süzmeyi ihmal etmedi. Sanki konuşmadan önce Bilge'nin, söyleyeceklerine ne tepki vereceğini tartıyordu. Aklındakileri söylemeden önce şu anki beden dilini ve yüz halini aklına kaydetti. 'Öğlenleri yemek yemeyi sevmiyorsun. Çünkü uyuşukluk hissetmene ve uyuklamana sebep oluyor. Bu yüzden yanında meyva getiriyorsun. Akşam üstü şu tatsız tuzsuz çubuklardan atıştırmayı seviyorsun. Bütün ofisteki bayanlar sana sinir oluyor. “Zaten kilolu değil, ne diye böyle yapıyor kiii?” Uzatmaları ile seni yolmak için yer arıyorlar.Kadınlar arasında “yolmak” oluyor değil mi? Hele ki şu masa da oturan Tuğba hanıma dikkat et -yaslandığı masaya işaret parmağı ile vurarak- o kesmeye üşendiği ama her sabah bir manikür seansı düzenlediği tırnaklarını her an sana geçirebilir.' Bilge yaşadığı şoku üzerinden atmaya calışıyordu. Bu esnada Nedim de Bilgeye söylediklerini hazmetmesi için izin vermişti. Kahvesinden bar yudum daha alırken sessizce onun yüz hatlarını inceliyordu.
'Bir dakika -eliyle dur işareti yaparak- beş dakika içinde kafamı karma karışık ettin.' Bilge gözlerini bir kaç kere hızlıca açıp kapayarak sanki uzun kirpikleriyle şaşkınlığını dağıtmaya çalıştı. Bu hareketi Nedimin gülümsemesine sebep oldu.
'Ne yaptım ki ben?'
'Sen çalışmak yerine bütün gün beni mi dikizliyorsun?'
'Al işte... Hayranlık uyandırmak isterken, bir anda düşman etkisi yarattım.'
'Düşman mısın henüz karar vermedim ama dikizci olduğuna karar vermiş bulunmaktayım. Benle dalga geçme Nedim...'
'Şu ofiste beni fark etmen için daha ne yapmalıyım?'
'Fark etmek mi?'
'Bilge, fazla calışmak sana iyi gelmedi. Sen çok zeki bir kadınsın. Şu şaşkınlığı artık üstünden atsan da konuya adapte olsan.'
'Hayır. Ben konuya adapteyim. Senin bütün gün beni dikizlediğini ve bu hoş olmayan davranışınında açıklamasını 'hayranlık uyandırmak' ifadesi altına saklamaya calıştığının gayet net farkındayım.'
Bilge sinirlenmis bir şekilde birden ayağa kalktı. Gök mavisi gözleri adeta ateş saçıyordu. Ne hakla Nedim onu izliyordu? Sonra da bunu marifetmiş gibi anlatma küstahlığı da cabasıydı. Çantasını aldığı gibi hızlı bir şekilde Nedim'in yanından geçti. İş için cevaplaması gereken mail bile umrunda değildi. Koridora doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.
'Bilge ben kötü bir şey demedim ve yapmadım. Aksine... Lütfen bekler misin?' Bilge'nin ardından Nedim de hızlı adımlarla ona yetişmek için adeta koştu ama şansına katta bekleyen asansörün kapıları açılmıs ve Bilge çoktan binerek kat düğmesine basmıştı. Asansörün kapıları kapanırken Bilge'nin öfkeli bakışları ona kalan son anı olarak zihnine işledi. Bilge de o esnada Nedim'in bakışlarını ve çaresiz seslenişini aklına kazıdı. “Neden bu kadar öfkeli davrandım ki? Bu nasıl bir soru ya? Kızacağım tabi adam resmen beni röntgenliyormuş. Ah kimbilir beni ne kılıklarda gördü? İnşallah rezil olmamışımdır. Ne diyorum ben ya?” Asansör aynasında kendiyle kavga ederken Nedim de stresle saçlarını karıştırıyordu. 'Of Bilge of...'

Yorumlar

Popüler Yayınlar